11 Nisan 2012 Çarşamba

Ben bir seri katilim!

Bu yazıya Robert De Niro gibi suratımı ekşiterek başlıyorum. Çünkü insanın hayatı ancak bu kadar boktan gidebilir. Şu aralar şaşkınlıktan küçük dilimi yutacağım neredeyse.

Bazı durumlarda boş vermişlik hali bile işe yaramıyor. Gözbebeklerime soğan cücüğü kaçmış gibi dolanıyorum ortalıklarda. Bir Erol Taş değilim maalesef. Hayatın akışına bıraktım ve bunun pes etmek olduğunu düşünmüyorum. Pes etmekse eğer, ki bu benim işime gelir, bok çukurunda boğulmaktansa, pes edip , başka diyarlara destan yazmaya gitmek daha mantıklı. Tabi sen o diyardan o diyara koşuşturma derdindeyken , sürünürken, elinde olmadan öküz gibi yiyorsun. Allah’a şükrettiğim en önemli mevzulardan biri de bu zaten , “yiyip yiyip kilo almamak” . Evet bu güzel bir özellik. Ama o kadar. Bende ki güzel şeyler sadece bundan ibaret. Karşıma geçsen ben çok “öyle ahım şahım bir güzelliğim yok zaten kimseyi de dış görünüşle etkilemeyi sevmem” tarzındayım. Hastalık derecesinde takıntılarım var. Ve en önemlisi de , durun bir dakika. Buraya kadar zırlaya zırlaya yazdım ve buradan sonra ne dersem diyeyim, “ben seri bir katilim” demediğim sürece hafif kalacak. Ama diyeceğim,  en önemlisi de, sağlığımın beni terk etmiş olması. İyice psikopatlaştım anlayacağınız.

1 aydır ilaç namına bir şey süremedim ağzıma. Her gün öksürüyorum ya da merdivenlerde tıkanıyorum. Hafta sonu Alemdağ taraflarında ayağımı paslı bir demirle çizdim. Dolayısıyla tetanoz aşısı olmak zorunda kaldım. Ama aşıyı yapan , su görmüş kuduz köpek kılıklı eleman, yanlış yapmış, becerememiş manyak. İki kere iki dört, dünya yuvarlak, Ankara, Türkiye Cumhuriyeti’nin başkenti, ve sen o iğneyi düzgün yapıcaksın. Bunun eğitimini almadın mı yıllarca? Sana bunu öğretirlerken uyuyo muydun napıyodun? Ben niye senin yüzünden davul gibi bir kolla , yanımda spreyle ve öldürücü ağrıyla gezmek zorundayım? Nedeeeen Allahııım nedeeeen ben yaaa nedeeen?

Bu ağlaklıkla yaklaşabileceğim bir durum daha var. Derslerim. Tüm notlarım ayakkabı numarası niteliğinde. Ama bir bebek ayakkabı numarası da değiller. Nasıl olsa ayakkabı numarası diye koy vermemişler, kendilerini geliştirmişler. 44ler falan işte. Allahım şu düşündüklerime bak. Borsa seansı yorumluyorum sanki.

Niye bu kadar konuştum ben? Hayatımı neden bu kadar ayrıntılarıyla anlattım? Konuşmak istediğim birileri yok çünkü. En yakın arkadaşım Ayşe kendi dünyasında zaten, yanına yaklaşmaya gelmez. Bende içimi buraya dökerim işte. Ne halde olduğumu da söyleyeyim, tüm bunlara rağmen içimde maratona katılmak üzere hazır bekleyen bir atlet var resmen. Eğlencesiyelimi ölçmeye kalkmayın, benim kadar dengesiz bu aralar.

Evet bebeklerim, dediğimi yapın, yaptığımı yapmayın. Öptüm.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder